Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2010 Perşembe

bir hikaye...

DUT AĞACI VE AŞK
"Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı.Kızın adı TİSPE , delikanlının adı PİREMUS idi.Yan yana evlerde oturuyorlardı; birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine aşıktılar.Aileleri bu aşka karşıydı.Ama onlar, bu derin sevgiden vazgeçemiyorlardı.Bir gece, gizlice ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler.Tispe, ağaca Piremus'tan önce varmıştı.Uzaktan ağzından kanlar akan kocaman bir aslan gördü.Korktu; hemen yakındaki bir mağaraya saklandı.Ama koşarken boynundaki eşarbı düşürmüştü.O sırada Piremus geldi.Kocaman aslan, biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalıyordu.Tispe'nin öldüğünü düşündü;onsuz yaşayamazdı.Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı; mağaradan çıktı.Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle karşı karşıya geldi.Piremus'un cansız bedeni yerdeydi; elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbı tutuyordu.Piremus'un kendisinin öldüğünü sanıp , canına kıydığını anladı.Bir an bile düşünmeden hançeri alıp göğgüne sapladı.Ölüm bile onları ayırmadı.Bedeni, Piremus'un vücudunun üzerine düştü.Ve Tanrı, o yüce aşkı ölümsüzleştirmek amacıyla, bu çiftin buluştuğu ağacı onlara adadı.Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerinne , Tispe'nin gözyaşlarını ise yapraklarına verdi.O günden beri, karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini(Piremusun kan lekesi), dut ağacının yapraklarını(Tispenin gözyaşları) temizler...Bilir misiniz, karadutun lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yapraklarını alıp ovuşturursanız, lekenin çıktığını görürsünüz."
Hikaye bana çok anlamlı geldi.Bunu Nazlı Ilıcak'ın köşesinde okumuştum.Oradan alıntı yaparak sizinle paylaşmak istedim.Umarım beğenirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder